tarihinde yayınlandı

Sevgi ve Şiddet

Aile: Sevgi ortamı

Modern aile kavramı anlam bakımından bir taraftan çeşitlilik kazanırken, diğer taraftan klasik anlamını da korumayı sürdürüyor. Klasik derken, ailenin sevgi, birlik ve beraberlikle bağdaştırılan anlamlarını kastediyorum.

Aile kendini ilgilendiren özel konuları dışa vurmaz. Aile yaşamının mahremiyeti olarak adlandırılan bu durum aile fertleri arasındaki sosyal, kültürel, ekonomik kaynaklar ortaklığının yanı sıra dostluk, barış, dayanışma gibi kavramlarla ifade ettiğimiz duygularla da beslenmektedir.

Aile, bu açıdan, her şeyini birbiriyle paylaşan bireylerden oluşan kan bağıyla veya evliliklerle oluşan akrabalıklarla gelişen özel bir sosyal grup olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumun ayakta kalmasını sağlayan „temel“ olduğu için yasalarca da koruma altına alınmaktadır.

Aile: Şiddet ortamı

Aile sadece sevginin değil, aynı zamanda şiddetin de merkezi durumundadır. İnsanların „sokakta“ şiddete maruz kalma olasığı „ailede“ bu tehlikeyle burun buruna gelme olasılığından daha düşüktür.

Ailede kadına ve çocuğa yönelik şiddetin toplumsal tabular arasından sökülüp çıkarılması, kamuda tartışılmaya başlanması aşağı yukarı 1970’li yıllara rastlar. O dönemden beri konuyla ilgili çok sayıda araştırma yapılmış, polis istatistikleri incelenmiş ve çocuğa ve kadına aile içi şiddetten kendilerini korumalarını sağlayan bir dizi olanaklar yaratılmıştır.

1980’li yıllardan beri de ailede yaşlılara yönelik şiddet, ihmal ve suiistimal sorunu bilimsel yöntemlerle incelenmektedir. Araştırmalar ailede yaşlılara yönelik şiddet, ihmal ve suiistimalin, öncelikle bakıma muhtaç yaşlıları „kurban“ olarak seçtiğini göstermiştir.

Yaşlıya şiddet

Korku, utanç ve bağımlılık (örneğin hasta ve bakıma muhtaç, gelirsizlik, konuşma engelli veya zihinsel engelli olduğu için kendini ifade edememe vs.) şiddet, ihmal ve suistimal kurbanı yaşlıları suskunluğa itiyor. Bunları yapanlar ise çevrenden durumu gizlemek için her türlü çareye başvuruyorlar. Bu yüzden sayıları kabarık olduğu tahmin edilen yaşlıların bu sorunu toplumsal düzlemlerde tartışılmıyor. Ama toplum tartışmatınca sorun kendiliğinden hallolmuyor. Türkiye’de şiddet, ihmal ve suiistimal kurbanı yaşlılar var ve bunu görmezlikten gelerek, suça ortak oluyoruz.

tarihinde yayınlandı

Cezayı niçin sen çekesin?

Kabak kimin başında patlayacak?

Genellikle hiç kimse genç yaşlarda yaşlılığı düşünmez. Fakat günümüzde bu tehlikeli bir tutumdur. Çünkü herkesin yaşlanma şansı artmıştır. Bu yüzden ne kadar erken bu konuyla ilgilenmeye başlanırsa, ilerisi için daha iyi koşullarda yaşama şansı artacaktır. Ancak yaşlanma ve yaşlılık gençlerin dikkate almadığı bir konu olduğu için geleceğin yaşlıları, bu ihmalkarlığın sonuçlarından da çok olumsuz yönde etkileneceklerdir.

Emeklilik

Emekli, akla genellikle yaşlıları getiren bir kavramdır, ama Türkiye’de emeklilik ve yaşlılık arasındaki bağlantılar gevşektir. Emeklilik hukuksal haktır, yaşlılık ise sosyal bir tasarımdır. Emekli ve yaşlı kavramlarının birbiriyle örtüşmemesi bir kavram kargaşası yaratmıştır. Emekli olamamış bir yaşlıya emekli diyemeyiz, ama emekli olmuş bir genci de yaşlı olarak göremeyiz.

Sen de bu “orduya” katılabilirsin!

Belki 700.000 ile 1.000.000 yaşlının engelli olduğu ülkemizde bunun kişi ve aileler için büyük bir sorun yarattığını sen de biliyor, çözüm yolu arıyorsundur. Bir yolu var: Birçok ülkede „sosyal bakım sigortası“ adı altında bir güvenlik sistemi geliştirilmiştir. Böylece bakıma muhtaçlık, ailenin sorunu olmaktan çıkmış, devletin sorumluluğu altına girmiştir.  

tarihinde yayınlandı

Meslek ve kariyer

Gerontolojik Sektör

Meslek hayatına atılmaya hazırlanan veya çalışan gençler için toplumsal yaşlanma olgusu yeni iş ve kariyer olanaklarını da doğurmaktadır. Ülkemizde gençler arasında sürekli artan işsizliğin azaltılmasına katkı sağlayacak olan „yaşlı hizmetleri“ başlığı altında yaratılacak bir sektör ile işsizlik azaltılabilir ve kuşaklararası ilişkilere yeni bir boyut eklenebilir.

Kadın istihdamı

Türkiye’de kadınların çalışma yaşamına katılma payı çok düşük bir düzeyde kalmaktadır. Bugün milyonlarca genç kadın çalışmayı istemekte, ama iş imkanı bulamamaktadır. Gerontolojik sektör, kadınlara farklı alanlarda çalışma olanakları yaratılmasına imkan tanıyacaktır. Sadece „bakım“ sektöründe değil, aksine daha pek çok alanda kadınları istihdam imkanı doğacaktır, örneğin „yaşlı turizmi“ bir yatırım alanı haline gelirse, bunun kadınlar olmadan yürütülmesi neredeyse imkansızdır.

Mesleki kariyer

Gerontolojik sektör, gençlere en çok kariyer olanakları sunan bir istihdam alanı haline gelebilir. Bugün pek çok ülkede bunun örneklerine rastlanmaktadır. Profesyonel bakım kurumlarında yöneticilikten finans sektörüne kadar varan farklı alanlarda yeni meslekler ortaya çıkmıştır.

50+ Kuşağı

50 yaş ve üzerindeki sağlıklı, ekonomik durumu iyi ve ilgi yelpazesi geniş olan yeni bir grup oluşmuş durumdadır. Onların özel ihtiyaçlarını göz önüne alan bir sektör, kazanç ve istihdam  sağlayacaktır.

Danışman kadınlar

Yaşlılara yönelik danışmanlık hizmetlerinde kadınlar daha başarılı olmaktadır. Bunun sebebi yaşlılara yansıtabildikleri güven duygusu, empati yeteneği ve kadına özgü çözümlere erişme becerilerinden ileri gelmektedir.

İş kadını

Gerontolojik sektör, „iş kadını“ olmak isteyen kadınlara yatırım için pek çok imkan sunmaktadır. Kadınların bu alanda başarılı olma şansı, henüz keşfedilmemiş bir alan olduğu için daha yüksektir.

tarihinde yayınlandı

Çocuklar ve gençler

Siz “normal” misiniz?

Şablon olmak: Meşhur Ford şöyle demiştir: „Bütün Ford otomobilleri birbirinin aynısıdır. Fakat insanlar içinde birbirinin tıpkısı olan iki kişi yoktur. Güneş altında doğan, her yeni hayat, pek yeni bir şeydir. Ondan önce onun bir benzeri var olmamıştı ve bir daha da olmayacaktır. Her gence yaraşan hareket tarzı bunu bilmek ve kendini herkesten ayıran ferdiyet kıvılcımını bularak onu bütün değerleriyle inkişaf ettirmektir. Cemiyet ve mektep hayatı, belki bu kıvılcımı söndürmeye uğraşır; çünkü bunların işi gücü hepimizi aynı kalıba sokmak ve aynı kalıptan çıkarmaktır. Fakat size şu öğüdü veriyorum: Sakın bu kıvılcımı kaybetmeyiniz. Çünkü size hakiki bir değer veren bir şey varsa odur.“ (Dale Carnegie, 1955).

Düşüncedeki çocuksu kıvılcım

Howard Gardner, yaratıcılıklarıyla 20. Yüzyılı etkileyen kişilerle ilgilenmeye başladıktan sonra bir şeyin farkına vardı: Hepsi bir hayli kısa süre içersinde kendi alanlarının sınırlarına erişmişti. Picasso, 20 yaşındayken, çağının usta ressamlarıyla ve Einstein, yine aynı yaşlarda en iyi fizikçilerle boy ölçüşebiliyordu. Ama hepsi, çocuklardaki „safdillilik“ özelliğini koruyabilmişti (Daniel Goleman ve diğerleri, 1999).

“Allah Baba fotoğraf çekti”

Arkadaşım bana şu olayı anlattı: Dışarısı, öğle vakti olmasına rağmen kapkaranlık olmuştu. Yağmur yağacağı belliydi. 3 yaşındaki oğlumu korkmasın diye kucağıma aldım ve yağacak olan yağmuru seyretmek için pencereden dışarıya bakmasını sağladım. Beklenen oldu. Gök gürlemesi, çakan şimşek ve yağmur. Ben, korkacağını sanarken, o, gülerek parmağıyla şimşeği gösterip şöyle dedi: „Allah Baba fotoğraf çekti!“

tarihinde yayınlandı

Tutum, görüş, davranış

Tutum, Görüş ve Davranışların Kaynağı

İnsanlar başkalarını genellikle yaşına göre tanımalamakta ve değerlendirmektedir (Reinhold 1991). Bir insanın “sosyal değeri” toplumsal yararlılığı ile ölçülmektedir. Sağlıklı, zinde ve ekonomik açıdan bağımsız kişiler, hasta, yoksul ve bakıma muhtaçkişilerden daha olumlu değerlendirilir ve anımlanırlar. Böylece farklı tutum ve davranışlar ortaya çıkar. Şöyle diyebiriz: Biyolojik faktörlerin sosyolojik anlamları vardır (Rosenmayr & Rosenmayr 1978).

Tutum, canlı veya cansız bir nesne hakkındaki değerlendirmelerdir. Her tutum nesneyle bağlantılı olarak ortaya çıkan psişik bir eğilimdir. Olumlu veya olumsuz olabilir. Sosyal gruplara yönelik tutumlar olumsuzsa bunlara önyargı, soyut şeylere yönelik tutumlara (örneğin düşünce özürlüğü) değer yargısı diyoruz. Tutumların ortaya çıkmasına yol açan durumlar bir değerlendirme eğilimidir. Uyarıcı bir faktöre verilen tepkidir. Tutumlar, uyarıcı ve tepki arasındaki elementtir (Bohner 2002). Bilinç, duygu ve davranış süreçlerine bağlı olarak ortaya çıkan bu tepkiler, tutumları açıklamada kullanılan teorik bir modeldir ve doğruluğu kanıtlanmıştır (Rosenberg & Hovland 1960; Breckler, 1984).

Bir insanın biyolojik özellikleri (örneğin: engellilik, yaşlılık) onun sosyal statüsünü, sosyal ilişkilerini ve topluma katılım olanaklarını da etkilemektedir. Dıştan algılanan biyolojik nitelikleri ve sosyal durumları arasında bağlantı kurulmaktadır [Örneğin: Yaşlılık ve yoksulluk, yaşlılık ve hastalık vs.] (BMFSFJ 1998).  Bu tür bağlantılar sosyal damgalamaya yol açmaktadır. Algılanan biyolojik özellikler ve algılanmayan psişik özellikler arasından kurulan bağlantılar genel tutumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Rosenmayr & Rosenmayr 1978). Örneğin engellilik ve sosyal yetilerin yitirilmesi arasında kurulan negatif bağlantı, engelli insanlara “sosyal yetilerini kısmen veya tamamen yitirimiş birey” (Özürlüler İdaresi) damgasının vurulmasına yol açmıştır.

Sosyolojide tutum ve görüş arasında ayırım yapılır. Tutumlar, psikolojiktir ve sosyal alanlarla bağlantılıdır. Örneğin politik tutumlardan söz edilir. Görüşler ise daha ziyade bilinçli tasavvurlardır. Tutumları değiştirmek zor, görüşleri değiştirmek daha kolaydır. Çünkü görüşler, güncel konularla ilgilidirler (Hradil 1999).  

Kaynak: Bohner, G. “Einstellungen” (S.266 – 318), Stroebe, W., Jonas, K. & Hewstone, M. (Eds.),  Sozialpsychologie Berlin, Heidelberg, New York: Springer,  (2002). Breckler, S. J. Empirical validation of affect, behavior, and cognition as distinct components of attitude, Journal of Personality and Social Psychology, 47, 1191-1205, (1984). Bundesministerium für Familie, Senioren, Frauen und Jugend. Frauen in der Bundesrepublik Deutschland. Stuttgart, Berlin, Köln: Kohlhammer, (1998).  Hradil, S. Soziale Ungleichheit in Deutschland. 7. Aufl., Leske + Budrich: Opladen, (1999). Reinhold, G. Soziologie – Lexikon. München, Wien: Oldenbourg, (1991). Rosenberg, M. J. & Hovland, C. I. Cognitive, affective and behavioral components of attitudes (S. 1 – 14), Rosenberg, M.J., Hovland, C.I., McGuire, W.J., Abelson, R.P, & Brehm, J.W.  (Eds.), Attitude organization and change New Haven, CT: Yale University Pres,  (1960). Rosenmayr, L. & Rosenmayr, H. Der alte Mensch in der Gesellschaft. Reinbek bei Hamburg: Rowohlt,  (1978).

tarihinde yayınlandı

Aile

Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte çok kuşağın birlikte yaşadığı ailelerin sayısı hızla çoğalmaktadır. Ailede kuşaklar arası ilişkilerin bozulmaması, yaşlanmakta olan toplumumuz açısından çok büyük anlam ve önem kazanmıştır. Kuşaklararası ilişkilere etki eden faktörleri bilmek ve olumsuz etkilerini azaltmak için Gerontolojinin bilgilerin de yararlanılması ancak tarafımızdan önerilebilir. Kimseyi buna zorlayamayız. Sadece risklerine dikkat çekebilir, sorumluluk taşıdıklarını anımsatabiliriz.  

tarihinde yayınlandı

Yaşam dönemi: Yaşlılık

Büyükannemin yaşam dönemi: Yaşlılık

Yaşlılığın sosyal bir kategori mi, yoksa psikolojik etkileri olan biyolojik bir olgu mu olduğunu hiç sordun mu? Büyükannenin bir zamanlar bebek, çocuk ve dedenin aşık olduğu genç bir kız olduğunu hiç düşündün mü?

Büyükannenin sosyoekonomik ve sosyokültürel durumu, sence onun bedeninin yaşlanmasıyla mı yoksa başka şeylerle mi bağlantılı? Kıyafetleri, davranışları, ilişkileri ile kimlerle benzerlik gösteriyor, kimlere hiç benzemiyor? Büyükannenin cildindeki kırışıklıklar, saçlarına düşen aklar ile diğer büyükannelerin cildindeki ve saçlarındaki zamanla meydana gelen değişimler arasında herhangi bir farklılık görebiliyor musun?   

Toplum açısından bakarsak yaşlanma ve yaşlılığın, yapı ve anlam bakımından dinamik özelliğe sahip olduklarını görürüz. Ekonomik, politik ve kültürel açılardan topluma göre hem farklılık gösterirler hem de aynı toplumda sürekli değişim içersindedirler.  

Eğer yaşlılık açıkça söylemeseler de bazı hekimlerin ve psikologların düşündükleri gibi psikolojik etkilerle ilişkili biyolojik bir olgu olsaydı, o zaman büyükannelerimizin, büyükbabalarımızın da içinde yer aldıkları toplumun yapısını belirleyen sosyal sınıfları ve tabakaları, biyo-psikolojik süreçlerin yarattığını kabul etmek gerekirdi. Oysa benim büyükannemin, herhalde seninkinin de diskoteğe gitmemesi, saçlarını ondüle yaptırmaması, kıyafetlerinin rengi ve eteğinin uzunluğu, saçını örten tülbenti ve maziyi düşünürken buğulanan gözleri, hücre ve dokularındaki moleküllerin eskisi gibi iyi işlemememesinden ileri gelmiyor.

Eğer ülkemizin kurumlarında, sosyal gruplarında ve bireylerin yaşam planları ve biyografik perspektiflerinde sürekli şekilde meydana gelen değişimleri göz önüne almazsak, ne büyükannelerimizin ne de kendimizin yaşlanma ve yaşlılığının sosyolojik anlamlarını kavrayabiliriz (Backes, 2000).

Kaynak: Backes, Gertrud. M. Zur Einführung: Stand und Perspektiven einer soziologischen Analyse des Alter(n)s, (S.7-32), G.M. Backes (Ed.), Soziologie und Alter(n). Neue Konzepte für Forschung und Theorieentwicklung. Opladen: Leske+Budrich, (2000).

tarihinde yayınlandı

Cinsiyete bağlı yaşlanma

Cinsiyetin yaşlanmaya etkilerini biyolojik faktörlere bağlayamayız. Kadının erkeğe göre dezavantajlı konumu, sosyal çevrenin cinsiyet kavramında gördüğü sosyokültürel anlamlardan ileri gelir. Çocuklukta başlayan cinsiyete bağlı sosyal eşitsizlikler, yaş ilerledikçe ekonomik boyutlarda da kendini hissettirir.

Kadın-erkek arasındaki biyolojik farklara yüklediğimiz bu sosyokültürel anlamların yarattığı yaşlanma süreçlerinde kadınların durumu hiç de iyi görünmemektedir. Kadının yaşam süresinin erkeklerden uzun oluşu, biyolojik açıdan belki bir avantajdır. Ama kadın açısından pek sorunu da beraberinde getirir.  

Türkiye’de 15 milyon kadının „ev kadını“ statüsüne sahip olduğunu biliyor muydunuz? Ev kadını, öncelikle çalışmayan, gelirsiz, sosyal güvenliği eşine bağlı olan kadın demektir.