tarihinde yayınlandı

Çalışanların sosyal güvenliği: (U)mutsuz gençlik

Yaşı 20-59 arasında 14 milyon çalışandan 3 milyonu kamu sektöründe, 6 milyonu özel sektörde, 4 milyonu kendi hesabına çalışmaktadır. 1 milyondan fazlası ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. 0,34 milyon kişi ise işveren konumundadır. (TÜİK, 2002. Not: Rakamlar yuvarlatılmıştır).

Sadece 1000 gençten 2 kişiye yüksek öğretim olanağı sunabiliyoruz. Bunu sadece finansal kaynakların yetersizliğiyle açıklamak mümkün değil. Türkiye bugün dünya ekonomisinde ilk 20 ülkeden biri olmakla övünüyor. Buna karşın 100 gençten 45’i ilkokul mezunudur. Sadece 100 gençten 4’ünü bir meslek sahibi yapbilmişiz, 9’na yüksekokula girme olanağı sunabilmişiz. 100 gençten 24’ü liseye gidebiliyor. Bu rakamlar eğitim olanaklarının adil paylaşımından söz edemeyeceğimizi gösteriyor.

tarihinde yayınlandı

Yaşlılıkta sosyal güvenlik

100 yaşlıdan 33’ünün sosyal güvenliği yok!

Kalıplaşmış gerekçe: Ailenin arkasına sığınmak

Verilecek cevap kalmayınca, yaşlıların durumunu açıklamada „aile“ bir açıklama aracına dönüştürülmektedir. Ama bu sadece yaratıcılıktan uzak kalan, kimseyi tatmin etmeyen cevaplara sürüklemektedir. Aileyi yaşlının „güvenliği“ olarak gösterebilmek için ailenin kendisi güvence altına alınmış olmalıdır.

Urslula Lehr’in buna cevabı

Almanya’da bir dönem „Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik“ Bakanı olarak görev yapan Lehr, 1983 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Viyana’da düzenlenen toplantıda az gelişmiş ülkelerin yaşlıların sorunlarına ilgisiz kalışından duyduğu sıkıntıyı şu sözlerle dile getirmiştir: “Yaşlıların kötü durumu, göklere çıkarılırcasına övülen aile bağlarıyla yok edilemez” (Lehr, 1983).

Sosyal politikaların görevi

Sosyal politikaların görevi, toplumun ve siyasetin yaşlılara yönelik tutumlarını kontrol etmek ve şekillendirmektir (Federal Almanya Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik Bakanlığı, 1994)

tarihinde yayınlandı

Gelecekte Türkiye

Olduğumuz gibi kalırsak: 2050’de Türiye

Nüfus95 milyonÖngörü
Yaşlı nüfus30 milyonÖngörü
Hasta, engelli, bakıma muhtaç14 milyonÖngörü

Günümüzdeki koşulların gelecekte devam etmesi halinde Türkiye’yi 2050 yılına yaklaştıkça altından kalkılması güç sorunlar beklemektedir. Birleşmiş Milletler’in hesaplarına göre 2050 yılında Türkiye’nin nüfusu 100 milyonu biraz aşmış olacaktır. Güncel rakamları nüfusa orantılı olarak geleceğe doğru uazatınca ortaya çıkan tablo ürkütücüdür. Nüfusun %30’nu meydana getirecek olan yaşlıların %50’si kronik hasta veya engelli veya bakıma muhtaç durumda olacaktır.

Yaşlandıkça hastalanma ve bakıma muhtaçlık riskinin arttığı kesindir. Fakat sadece bireyin yaşıyla değil, aynı zamanda objektif yaşam koşullarıyla bağlantılıdırlar. Yaşam koşulları bozuldukça yaşlılık, yaşamın en riskli dönemi haline gelmektedir.

Çözüm: Yaratıcı sosyal politikalar

Bilimsel araştırmalar sosyal yaratıcılığın çoğaldığı dönemlerin genellikle toplumsal kriz dönemlerine rastladıklarını ortaya koyuyor. Bu bulgudan hareket edersek, şu anda yaratıcılık yeteneklerimizin en verimli dönemlerinden birinde yer aldığımızı söyleyebiliriz. Bu potansiyeli kullanmayı sağlayacak olanaklar açısından ise koşulların uygun olmadığını görüyoruz. Sosyal problemlerin bilimsel çalışmalarla çözülebileceğinden şüphe duyar bir manzara görüyoruz. Sosyal Bilimlerin yöntem ve tekniklerine bu kadar az başvurulmasını ancak bu şekilde yorumlayabiliriz.

tarihinde yayınlandı

Öğretim felsefem: Bilgi dünyanın malıdır!

Alman şair Gothe der ki: “Bütüm teoriler giridir.” Teorilere renk katan uygulamalarıdır. Teorisi olmayan uygulamaların pek faydası yoktur ama uygulaması olmayan teoriler de hiçbir işe yaramaz. Öğrencilerime aktarmak istediğim temel düşünce budur. Çünkü sağlam teorilerden hareket ederek sağlam bir metodoloji ile yapacağımız araştırmalardan çıkaracağımız sonuçlar doğrultusunda tasarlayacağımız uygulamalarla yaşamımızın renklendirmek mümkün olacaktır.

Bilgi üretmeliyiz

Sürekli dünya malını tüketemeyiz. Bizim de biraz dünya için bilgi üretmemiz gerekir. Okumayı sevmediğimizi iddia edenler var; ben ise daha ziyade yazmayı sevmediğimize inanıyorum. Okumaya değer bir şeyler olmalıdır ki, insanlar okumaya yönelsin.

Özellikle bilim alanındaki yayımlarımız başka ülkelerle karşılaştırıldığında çok ufak bir yer kaplıyor. Bu yüzden öğrencilerimden teorilerden yola çıkarak araştırdıklarını “yazmalarını” talep ediyorum. Yazdıklarının sanat şahaseri olması gerekmiyor, ama insanın kendi uğraşlarıyla ortaya çıkardığı sonuçları topluma sunması gerekiyor. Sadece bu şekilde bilgi toplumsallaştırılabilir ve bundan herkesin faydalanması sağlanabilir. Böylece bilgiyi asıl sahibine, topluma teslim edip bilgisşzliğin yarattığı cehaleti yenerek yaşam kalitemizi yükseltebiliriz.

Acaba?

İnsan önce okudu mu, yoksa yazdı mı? Kanımca önce yazdı, okumayı sonradan öğrendi. Biz konuşmalarımızda hep “okuma” kavramını kullanıyoruz. Çocuğunu “okutacağını” söyleyen ebeveynler, aslında çocuğunun yazılı olanı öğrenmesini istediklerini belirtmektedir. Çoğumuz çözüğümüzü okula “yazmaya” göndermiyoruz, hep “okusun” istiyoruz. Acaba bu biizim bilinçaltımıza yerleştiği için mi bu kadar az yazıyoruz?

Tesadüf mü?

Kavramlarımızı bizim hayatımızı anlatır. Çünkü kavramlar düşüncelerimizi ürünüdür. Bilim, teknik, ekonomi ve diğer alanlardaki kavramların “bize” ait olmaması bir tesadüf mü?

tarihinde yayınlandı

Arayış

Mükemmeli değil, güzeli arayalım!

Güzel bir toplum için…

Sahildeki taşların güzelliği mükemmelliyetten değil, zamanla suyun aşındırdığı eğrisinden büğrüsünden ileri gelir. Mükemmel olmayandaki güzellik dediğim budur.  

Mükemmel bir toplum için reçetemiz yok. Herhalde gelecekte de olmayacak. Ama birlikte yürüdüğümüz yaşam sahilimizdeki taşların güzelliğini görebilirsek, o zaman şikayetlerimizin sebebinin elimizdeki cevheri görememekten kaynaklandığının farkına varabiliriz.  

yaratıcılığımızı…

Düşüncelerin problem çözümüne katkı sağlayabilmeleri için, onları yaratıcılığımızla birleştirmek gerekir. Yaratıcı sosyal girişimler ile farklı grupların ihtiyaçlarını birbiriyle uyumlu hale getirebilirsek,  

birleştirelim!

sosyal olayları ve olguları yeni bir gözle görebilir  toplumumuzu daha güzel yapılandırabiliriz. Ama bu, yaratıcılığın yanı sıra cesaret de gerektirir. Çünkü alışkanlıklarımızı terk etmekten korkan varlıklar olarak her değişimden ürker, buna direniriz.

tarihinde yayınlandı

Yaşam felsefem

İçimizdeki çocuk

Çocuk gibi düşünmek ve çocuk gibi sormak; felsefemin temeli budur. Bunu keşfeden ben değilim. „Felsefem“ derken, çoktan beri bilineni benimsediğim ve uygulamaya çalıştığım anlamına geliyor.  

Neden?

Amacım kendim gibi düşünenlere seslenmektir. Niçin içimizdeki „çocuğu“ birlikte harekete geçirmeyelim? Sorularımızı niçin çocuksu naiflik ile sormayalım? Olayları ve olguları oldukları gibi görmek yerine, alışılagelenin dışına taşan açılardan niçin bakamayalım?

Riskleri

Felsefem basit, ama risklidir: Çocuksu saflıkla sorduğunuz sorularla alay edilebilir, saçma oldukları iddia edilerek dikkate alınmayabilirler. Çünkü aile, okul, toplum hepimizi bir kalıba sokmak için seferber olmuştur. Oysa bize kalıplaşmış değil, kalıbının dışına taşan insanlar lazımdır!  

tarihinde yayınlandı

Ne istiyorum?

Sosyal adalet

Herkesin doğumundan ölümüne kadar iyi koşullarda yaşamasını istiyorum. Bir istek değil, bu bir taleptir. Sosyal devletin yaratacağına dair anayasada söz verdiği gibi sosyal adaletin herkes için yaratılmasını talep ediyorum.

Oyun Alanları

Herkes için yaşam boyunca kendini geliştirebileceği „oyun alanları“ istiyorum. Hayatların boşuna akıp giden zamana dönüşmemelerini, geriye dönüp bakınca „hayatım iyi geçti„ diyebilen insanların çoğunlukta olmalarını istiyorum.

Sosyal Güvenlik

Yaşlılıkta ekonomik güvence, hastalıkta sağlık hizmeti ve bakıma muhtaçlıkta bakım güvencesinin devlet garantisi ile tasdik edilmesini istiyorum.

tarihinde yayınlandı

Sorular

  • Hayatınızın son yılına gelince nasıl bir insan olmayı düşünüyorsunuz?
  • En son cümlenizin ne olmasını isterdiniz?
  • Yaşlılarla ilgili düşüncelerimiz toplumdan mı, yoksa toplumun yaşlılarla ilgili düşünceleri bizden mi kaynaklanıyor?
  • Çevrenizdeki yaşlılara bakınca hangi hisler uyanıyor? Bunlar olumlu mu, olumsuz mu?
  • Yaşlandıkça zekamız azalıyor mu? İleride aptallaşacak mıyız?
  • Yaşlılar toplumun sırtındaki bir yük müdür?
  • Yaşlandıkça çenebaz mı oluyoruz?
  • Yaşlı kadınlar genç erkekle beraber olursa, bu neden hoşumuza gitmiyor, ama yaşlı erkeklerin genç kadınlarla beraberliğinden pek o kadar sıkıntı duymuyoruz?
  • Modacılar niçin yaşlıları da giydirmeye çalışmıyorlar?
  • Annenizin Alzheimer hastası olabileceğini hiç düşündünüz mü?
  • Kafanızdaki yaşlı ile toplumdaki reel yaşlı birbirine ne kadar benziyor?
  • Yaşlılıkta ötenazi hakkında ne düşünüyorsunuz?
  • Yaşlılıkta cinsel yaşam denildiğinde, bu sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?