
Yükü kim taşıyor?

Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte çok kuşağın birlikte yaşadığı ailelerin sayısı hızla çoğalmaktadır. Ailede kuşaklar arası ilişkilerin bozulmaması, yaşlanmakta olan toplumumuz açısından çok büyük anlam ve önem kazanmıştır. Kuşaklararası ilişkilere etki eden faktörleri bilmek ve olumsuz etkilerini azaltmak için Gerontolojinin bilgilerin de yararlanılması ancak tarafımızdan önerilebilir. Kimseyi buna zorlayamayız. Sadece risklerine dikkat çekebilir, sorumluluk taşıdıklarını anımsatabiliriz.
Kavramlarımız düşüncelerimizin dışa vurmasıdır. Her şeyin „kurumu“ var; örneğin Sosyal Hizmetler Kurumu, Türkiye İstatistik Kurumu, İş Kurumu, ama özürlüler için kurum yok, onlarla „Özürlüler İdaresi“ ilgileniyor. Niçin diye soracak olursanız, cevabı „özürlü“ tanımında yatıyor: „Kısmen ya da tamamen sosyal yetilerini yitirmiş“ kişi olarak algılanıyorlar (T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi). Dolayısıyla sosyal yetilerini yitirenlere bir kurum açılamaz, olsa olsa „idare“ edilebilirler.
Dünya Sağlık Organizasyonu’na göre özürlülerin de sosyal yetileri var. Nitekim bunu kabul eden ülkelerde özürlere „engelli“ diyorlar. Kavramlara fazla takılıp kalmamak gerekir, ama bu bağlamda önemlidir: Engellilik, kişinin kendisinde var olan bir özellik olarak değil, aksine toplumsal „bariyer“ anlamına geliyor. Bu yüzden engellilikten söz edince, bu ülkelerdeki kişi ve kurumlar, engelliliğin bireydeki fonksiyon hasarlarından dolayı değil, bu hasarların yarattığı her türlü dezavantajı anlıyorlar.
Isaac Newton’un kürsüsünde bugün Hawkins oturuyor. Bu adam başı hariç hiçbir tarafını oynatamıyor. Ama Einstein ile karşılaştırılıyor. Müzisyenler arasında pek çok engelli vardır, Steven Wonder veya van Beethoven gibi. Almanya’nın Maliye Bakanı Schaeuble tekerlekli sandalyede oturuyor.
Çocuk ve Gençler
Albert Einstein, kendisine „dahi“ denilmesine karşı çıkmıştır. O, „merakını“ vurgulamıştır. Hayata bakış tarzı, sorduğu sorular hala büyük hayranlık uyandırır. „Kim hayatında hiç hata yapmadıysa, o, hiçbir yeni şeyi denememiştir“ diyen Einstein’ın önemli özelliklerinden birinin, çocuksu naiflik içersinde sorduğu sorulara verdiği cevapların karmaşıklığıdır. Çocuklar, geleceğimiz ise onların sorularına ve bakış açılarına ilgi göstermeliyiz.
Kadınlar
Yaşlanan toplumumuzda kadının önemi sadece hasta ve engelli yaşlıların bakımına odaklanan bir algılama ile dar bir açıda sıkışıp kalmamalıdır. „Kadınsı düşünme“ yetenekleri de çok önemlidir. Kadınsı düşünme derken, bakış açımıza hem kadını, ama hem de bu yeteneği kullanabilen erkeği alıyorum. „Kadın düşünme“ kavramının ardında „insancıl düşünme“ yatıyor. Kadın, her çağda ve her toplumda, erkekten daima bu özelliği ile dikkat çekmiştir. Toplumun kadına ve onun farklı bakış açılarına ihtiyacı vardır.
Aile
Aile kavramının modernleşme sürecinde uğradığı değişimler, ailenin yapısal değişimiyle ve beklentileriyle de bağlantılıdır. Bugün karmaşık akrabalık ilişkileriyle göze çarpan ailenin sorunları giderek büyümüştür. Oysa ailenin çökmesi halinde bütün bir toplumun çökme tehlikesine gireceğini herkes kabul ediyor. Çünkü aile toplumun taşıyıcı sütunları arasında en önemlisini meydana getiriyor. Aileyi koruyamayan toplumun gelecekteki sorunlarının üstesinden kalkması da çok zor olacaktır.
Yaşlılar
Nüfusta hızla çoğalan sosyal grupların başında yaşlılar geliyor. Bu hem dünyada hem de Türkiye’de geçerlidir. Yaşlılar, giderek hem politik bir güç, hem de sorunlu bir sosyal grup olarak şekillenecektir. Amaç yaşlıların sorunlarını azaltarak, yaşlılık olgusunun yarattığı ve bütün sosyal alanlarda hissedilen etkilerini, sürekli negatif yorumlamak yerine, bu gelişmenin pozitif yönlerini de görebilmek, bugünün toplumlarında çok önemli sosyal, ekonomik, politik, kültürel kazançlarla bağlantılıdır.