tarihinde yayınlandı

Ateşi söndürelim

Sosyal politika ve yaşlılık

Yaşlılar 80’li yıllardan beri AB ülkelerinin sosyal politikalarının odak noktasında yer alır. Yaşlılıkta yaşam durumu ve yaşlıların yaşam dünyası yaşlılar için hazırlanan sosyal politikaların temelini meydana getirir (DIECK et. al. 1993). Yaşlıların çoğalması sosyal sistem açısından daha fazla gider anlamına gelmektedir. Kasaları boşalan sosyal güvenlik sistemleriyle yaşlıların ihtiyaçlarına cevap verebilen sosyal politik programların hazırlanması mümkün değildir. Muhtemelen ülkemizin politik aktörleri “yaşlılar için sosyal politika” taleplerimize anlayış göstermekle birlikte, sosyal güvenlik sisteminin bunu finanse edecek güçte olmadığını düşünerek, taleplerimizi yanıtsız bırakıyorlar.

Başkası yapınca oluyor!

Bazı ülkeler bunu nasıl başarıyor? Teknoloji, endüstri ve bilimde üst düzeyde gelişmiş ülkelerin sosyal sistemlerinin de gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Başarılı ekonomik sistemlerde başarılı sosyal güvenlik sistemleri ortaya çıkıyor (BADELT & ÖSTERLE 2001).  Acaba ekonomide gelişmiş oldukları için mi, yoksa sosyal güvenlik sistemlerinin gelişmişliği ekonominin gelişmesine yardım ettiği için mi? Buna en kesitrme cevap şöyle verilebilir: Her ikisinde de adımlarını ihtiyaçlara göre attıkları için hem ekonomide hem de sosyal sistemde gelişmeyi başarabiliyorlar.

Tutum belirleyici faktör

Tarihçiler şunu söylüyor: Osmanlı devletinin bilimde, teknikte ve ekonomideki gelişmelere kendini açmada gecikmesinin endüstrileşme sürecini tamamlayamamış olmamızın nedeni olarak vurgulanır. Doğru olmakla birlikte, bundan kendimize bir ders çıkarabildik mi?  Diğer alanları bilemem, ama kendi alanımla ilgili şu tecrübeyi yaptım: On yıldır toplumumuzun yaşlandığını, bu yüzyılın yarısına gelmeden iyice yaşalanacağını söylüyoruz. Bu yüzden yaşlılık politikalarına olan ihtiyacı belirtiyoruz. Ama eski alışkanlığın dededen toruna geçen bir enfesiyöz hastalığı andırdığına işaret eden tutum ve davranışların ender olmadığını gördük. Beş yıl önce başlayabilecek olan Gerontoloji öğretimi, ancak bu yıl başlayabildi. Geç de olsa, yaşlanma olgusunu araştıracak uzmanların yetiştirilmesi sürecine nihahet girilebildi.

tarihinde yayınlandı

Gençlerin hali

Doğumların azaldığı toplumların çocuklara ve gençlere ilgisi son yıllarda artmıştır. Örneğin Federal Alman Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik Bakanlığı 1998 yılında yayınladığı raporunda 1970-1997 döneminde çocukların nüfustaki payının %22’den %14’e gerilediğini açıkladı. Her ne kadar bu veri pek de yeni sayılmasa da, 2009 yılı sonlarına gelindiğin de aynı trendin devam ettiği açıklanmıştır. Bu yüzden Alman toplumunda çocuk „kıt varlık“ olarak büyük bir değere sahipken, bizde şu anda „bol varlık“ diyebileceğimiz bir durum söz konusudur. Belki bu yüzden toplum olarak çocuklarımıza gereken değeri verdiğimizi söyleyemiyoruz. Oysa çocuklarımızın bizim için dünyanın en değerli varlıkları olduklarından kesinlikle şüphe duymuyorum. Ama biz doğal bir içgüdü ile hareket ederek önce „kendi“ çocuğumuzu, sonra „başkasının“ çocuğunu düşünmekle yetiniyoruz. Burada bunun göstergelerini teker teker sayacak değiliz. Bilinen bir şeyi kanıtlamaya gerek yoktur. Sadece çocukları düşünmek bile kafidir. 2002 yılında 200.000 civarında çocuk („çocuğumuz“???) sokakta ciklet, mendil, simit satarak yaşamaktaydı (TÜİK, 2008).

Çocukların yaşam durumlarına bakınca gelişebilecekleri „sosyal alanların“ beklenden dar olduğu görülecektir. Eğitim olanaklarından yararlanma konusundan dinlenme olanaklarına kadar çocuklar arasında iki sınıftan oluşan bir sosyal yapı giderek yayılmaktadır.

Sosyal eşitsizliklerin yarattığı bu çift-kutuplu toplumsal yapı içersinde sosyal çatışma olasılığı artmaktadır. Çocukların gelişmesini sağlayan „oyun alanları“ çoraklaştıkça, çatışmalar için o kadar daha verimli sosyal zeminler ortaya çıkmaktadır

Kız çocukları ve genç kızlar, geleceğin yoksul, hasta ve bakıma muhtaç yaşlı adaylarıdır. Bunu ben değil, istatistikler söylüyor.

Bugün yaşı 20-59 arasında yaklaşık 15 milyon kadının „ev kadını“ statü ile yaşadıklarını göz önüne alınca, ev kadını kavramının ardındaki yaşam durumlarının göz önüne alınması gerekir.

Ev kadını kavramı genellikle ekonomik bağımlılık anlamına gelmektedir. Eğitim düzeyi düşük, mesleksiz ve hiç veya kısa süre çalışmışlık anlamlarıyla çok sıkı ilişki içersindedir. Kızla-rımız ve kadınlarımız yaşlandıklarında sosyal çevrlerine avuç açar duruma gelmektedir.  

tarihinde yayınlandı

Çalışanların sosyal güvenliği: (U)mutsuz gençlik

Yaşı 20-59 arasında 14 milyon çalışandan 3 milyonu kamu sektöründe, 6 milyonu özel sektörde, 4 milyonu kendi hesabına çalışmaktadır. 1 milyondan fazlası ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. 0,34 milyon kişi ise işveren konumundadır. (TÜİK, 2002. Not: Rakamlar yuvarlatılmıştır).

Sadece 1000 gençten 2 kişiye yüksek öğretim olanağı sunabiliyoruz. Bunu sadece finansal kaynakların yetersizliğiyle açıklamak mümkün değil. Türkiye bugün dünya ekonomisinde ilk 20 ülkeden biri olmakla övünüyor. Buna karşın 100 gençten 45’i ilkokul mezunudur. Sadece 100 gençten 4’ünü bir meslek sahibi yapbilmişiz, 9’na yüksekokula girme olanağı sunabilmişiz. 100 gençten 24’ü liseye gidebiliyor. Bu rakamlar eğitim olanaklarının adil paylaşımından söz edemeyeceğimizi gösteriyor.

tarihinde yayınlandı

Yaşlılıkta sosyal güvenlik

100 yaşlıdan 33’ünün sosyal güvenliği yok!

Kalıplaşmış gerekçe: Ailenin arkasına sığınmak

Verilecek cevap kalmayınca, yaşlıların durumunu açıklamada „aile“ bir açıklama aracına dönüştürülmektedir. Ama bu sadece yaratıcılıktan uzak kalan, kimseyi tatmin etmeyen cevaplara sürüklemektedir. Aileyi yaşlının „güvenliği“ olarak gösterebilmek için ailenin kendisi güvence altına alınmış olmalıdır.

Urslula Lehr’in buna cevabı

Almanya’da bir dönem „Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik“ Bakanı olarak görev yapan Lehr, 1983 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Viyana’da düzenlenen toplantıda az gelişmiş ülkelerin yaşlıların sorunlarına ilgisiz kalışından duyduğu sıkıntıyı şu sözlerle dile getirmiştir: “Yaşlıların kötü durumu, göklere çıkarılırcasına övülen aile bağlarıyla yok edilemez” (Lehr, 1983).

Sosyal politikaların görevi

Sosyal politikaların görevi, toplumun ve siyasetin yaşlılara yönelik tutumlarını kontrol etmek ve şekillendirmektir (Federal Almanya Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik Bakanlığı, 1994)